DANIŞTAY KARARLARI

İÇTİHAT-1-

Danıştay’dan “Yoldan Alınan Otopark Paralarına İptal” Kararının Tam Metni

Danıştay 8. Daire

E. 2011/1214, K.

2011/3344,

T. 24.6.2011

 İLDEKİ BAZI CADDELERİN ÜCRETLİ OTOPARK OLARAK TAHSİSİ KİRAYA VERİLMESİ ( Durak Yerleri ile Karayolu Yol Cadde Sokak Meydan ve Benzeri Yerler Üzerinde Araç Park Yeri Tespit Etmek İşletmek ve İşlettirmek Yetkisinin Belediyeye Ait Olduğu – Cadde Üzerinde Yapılan Park Tahsisinin Şehircilik ve Trafik Güvenliği Bakımından Uygun Olup Olmadığının Araştırılması Gereği )

TAKDİR YETKİSİNİN KULLANIMI ( İdarelerin Kanunla Kendilerine Tanınan Yetkileri Kullanırken Kamu Yararı ve Hizmet Gereklerine Uygun Objektif ve Makul Gerekçelere Dayanarak Kullanmaları Gereği – Belediyenin Yetkisindeki Cadde Üzerinde Ücretli Otopark Belirleme Yetkisinin Kamu Yararı ve Şehircilik İlkelerine Uygun Kullanılıp Kullanılmadığının Değerlendirilmesi Gereği )

5393/m. 15/p

ÖZET : Kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergahlarını belirlemek; durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek, kanunların belediyelere verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek belediyelerin yetkileri ve imtiyazları arasında sayılmıştır.

İstemin Özeti : Davacı tarafından, Burdur ilindeki bazı caddelerin ücretli otopark olarak tahsis edilip kiraya yerilmesine dair 8.4.2010 gün ve 2010/189, 15.4.2010 gün ye 2010/199-200-201-202 Sayılı Burdur Belediyesi Encümen kararlarının iptali istemiyle açılan davada; 5393 Sayılı Belediye Kanununun 15 ( p ) maddesine göre karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerleri tespit etmek, işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek hususunda belediyeler yetkili olduğundan tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddeden Isparta İdare Mahkemesi’nin 24.12.2010 gün ve E:2010/705, K:2010/954 Sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 Sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi H. Aktemur Dermancıoğlu’nun Düşüncesi: İstemin kabulüyle Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Radiye Tiryaki’nin Düşüncesi: Burdur İlindeki bazı caddelerin ücretli otopark olarak tahsis edilip kiraya verilmesine dair encümen kararının iptali istemiyle açılan davayı reddeden idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

İdare Mahkemesince, 5393 Sayılı Belediye Kanununun 15/p maddesi uyarınca, karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerleri tespit etmek, işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek hususunda belediyeler yetkili olduğundan tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, 3194 Sayılı İmar Yasasının ilgili hükümlerine göre, herhangi bir sahanın imar planında gösterildiği amacın dışında başka bir amaçla kullanılamayacağı, ihtiyaca binaen lüzumlu park yerlerinin de imar planında gösterilmesi gerekeceği anlaşıldığından, davaya konu olayda, imar planında yol olarak geçen bazı yerlerin imar planındaki amacının dışında, otopark olarak tahsis edilerek kiraya verilmesi işleminde hukuka uyarlık bulunmadığından, kararda yazılı gerekçe ile davayı reddeden idare mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.

Açıklanan sebeple mahkeme kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeyerek işin gereği görüşüldü:

KARAR : Uyuşmazlık, davacı tarafından, Burdur İl merkezindeki bazı caddelerin ücretli otopark olarak tahsis edilerek kiraya verilmesine dair Encümen kararlarının iptali isteminden doğmuştur.

5393 Sayılı Kanunun 15/p maddesinde; Kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergahlarını belirlemek; durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek, kanunların belediyelere verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek belediyelerin yetkileri ve imtiyazları arasında sayılmıştır.

İdarelere belli bir kararı alıp almamak veya kanunda öngörülen değişik çözümler arasında bir seçim yapmak konusunda tanınan serbestiye takdir yetkisi denir. Bu yetki, keyfi bir hareket yetkisi olmayıp, ancak mevzuatın belirlediği alan içerisinde hukuka uygun bir şekilde kullanılabilir. Takdir yetkisine dayalı işlemlerin hukukun belirlediği sınırlar ile kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun şekilde objektif, makul ve geçerli neden ve gerekçelere dayalı olarak tesis edilmesi gerektiği idare hukukunun en temel ilkesidir.

Bu bağlamda, karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek konusunda belediyelerin yetkili olduğu açık ise de, bu yetkinin takdir yetkisi ile ilgili olarak yukarda belirlenen hukuki çerçeve içinde kullanılması gerekmektedir.

Bu durumda, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerinin tespiti ve işletilmesi konusunda belediyeye verilen yetkinin hukuka, kamu yararına ve hizmet gereklerine uygun kullanılıp kullanılmadığı, belediyece belirlenen cadde ve sokakların belirli kısımlarının otopark olarak işletilmesinin, yolların asıl kullanım amacını engelleyip engellemediği, ulaşımı güçleştirip güçleştirmediği, trafik güvenliği açısından sakıncasının bulunup bulunmadığı, planlama ve şehircilik ilkeleri açısından yapılan uygulama ile yolların kullanım fonksiyonunun ne şekilde değiştiği ve bu değişikliğin yolun imar planlarında öngörülen fonksiyonuna uygun olarak kamuya hizmet vermesine imkan verip vermediği hususlarının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yapılması gerekirken, belediye sınırları içinde trafik düzenlemesi ile ilgili olarak Belediyelerin takdir yetkisinin bulunduğu gerekçesiyle verilen, İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Isparta İdare Mahkemesi kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davacıya iadesine, 24.6.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

İÇTİHAT-2-

Danıştay 15. Daire
2013/4127 E.,2016/2800 K.
T. 22/04/2016
MAHKEMESİ : Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesi

TALEP : Davacı, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını, dava konusu işlemin ve Mahkeme kararının yürütülmesinin durdurulmasını istemektedir.

ÖZET: Davacılar vekili tarafından, davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle ……..’ın SSPE hastalığına yakalanması sonucunda vücut fonksiyonlarını kaybettiğinden bahisle uğranıldığı ileri sürülen M.K. için 50.000.-TL maddi, 50.000-TL manevi, anne İ.K. için 50.000.-TL, baba İ.K. için 50.000.-TL manevi ve tedavi giderleri için 10.000.-TL maddi olmak üzere toplam 210.000.-TL tutarındaki zararın yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılan dava sonucunda; Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesi’nce, davacıların çocuğu olan 02.02.1996 doğumlu ……..’ın 7 yaşında iken kızamık hastalığı geçirdiği, geçirdiği rahatsızlıklar dolayısı ile yapılan muayeneler sonucunda adı geçene SSPE hastalığı teşhisi konulması üzerine, söz konusu hastalığın davalı idarece yapılan kızamık aşısının yeterli olmadığı ve uygun koşullarda yapılmadığından bahisle tazminat ödenmesine hükmedilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı, kızamık aşısı yapılıp yapılmadığının ara kararı ile sorulduğu, davacılar tarafından, aşı kaydına ilişkin herhangi bir belge bulunmadığının belirtildiği, davalı idarece de adı geçene kızamık aşısı yapıldığına dair herhangi bir kayıt bulunmadığının bildirildiği, olayda, her ne kadar, adı geçenin söz konusu hastalığa davalı idarece yapılan kızamık aşısı neticesinde yakalandığı ileri sürülse de, davalı idarece sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden adı geçene kızamık aşısı yapıldığına dair herhangi bir kaydın bulunmadığı, davacılarca da aşı yapıldığını ispatlayacak hiçbir bilgi ve belgenin sunulmadığı, bu nedenle adı geçene davalı idare personelince kızamık aşısı yapıldığına ilişkin somut hiçbir bilgi ve belge olmadığından, söz konusu hastalığın yapılan kızamık aşısı nedeniyle, diğer bir ifade ile davalı idarenin kusuru nedeniyle ortaya çıktığının kabulüne imkan bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yönünde verilen kararın, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

KARAR:TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay On beşinci Dairesi’nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “kararın bozulması” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu Danıştay’ın; a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi c) Usul hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir.

Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemine konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine, Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesi’nin 31/05/2010 tarih ve E:2009/1040; K:2010/887 sayılı kararının ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/04/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY: Dava dosyasının incelenmesinden; davanın 02.02.1996 doğumlu çocuğu Makbule Kayaş’ın 9 aylıkken kızamık aşısı olduğu, 17.03.2006 tarihinde SSPE hastalığına yakalandığı teşhisinin konulduğu, davacının çocuğunun iki doz yerine tek doz kızamık aşısı yapılması ve kızamık aşısının gerekli koşullarda taşınmaması (soğuk zincirine uyulmaması) sonucu olarak SSPE hastalığına yakalandığı iddiasıyla davalı idareye 24.11.2008 tarihinde yapılan başvurunun 26.01.2009 tarihli işlemle reddedilmesi üzerine, davacının çocuklarının vücut fonksiyonları kaybederek %100 özürlü hale gelmesinde davalı idarenin hizmet kusurunun sebep olduğu ileri sürülerek tazminat istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Aşı uygulamaları, ülkemizin hastalık verileri değerlendirilerek Bağışıklama Danışma Kurulu (BDK) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) önerilerine göre düzenlenmekte olup, 1970 yılı sonralarında, DSÖ tarafından kızamık aşısı bebeklik çağında yapılması gereken aşılar arasına alınmış ve aşı uygulama zamanı 2000 yılına kadar tek doz olarak önerildiği, kayıtlarına kızamık aşısı rutin aşılama programı içerisinde 1998 yılına dek tek doz şeklinde uygulandığı ve bu süre içerisinde tek dozdan iki doza geçildiği bir dönemin olmadığı, 1998 yılında BDK önerileri doğrultusunda okullarda yaşanan kızamık salgınlarını önlemek amacıyla ilköğretim 1. sınıfta 2. doz uygulamasının başlatıldığı görülmektedir.

Bünyesinde Bağışıklama Danışma Kurulu ve SSPE hastalığı konusunda uzman Akademisyenlerden oluşan Komisyonca, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri ile Üniversite Hastaneleri’nden 1995-2005 yıllarına ait SSPE olgularına ilişkin verilerin istendiği, toplam 1131 olgu bildirildiği, DSÖ verilerine göre aşılanma oranı yüksek olan ülkelerde tüm nüfusta SSPE görülme sıklığı milyonda 1, kızamık hastalığının yaygın olduğu aşılanma oranı düşük olan ülkelerde ise milyonda 20-100 olarak bildirildiği, Türkiye’de ise 2004 yılı ülke geneli SSPE görülme sıklığının milyonda 2,5 olarak bulunduğu, ülkemizdeki aşılanma oranları göz önüne alınarak bu durum değerlendirildiğinde, SSPE görülme sıklığının benzer ülkelerden çok farklı olmadığı görülmektedir. 1985 yılında aşı kampanyası öncesi dönemde ülkemiz genelinde yapılan bir araştırmada, 13-60 aylık çocuklarda kızamık aşısı yaptırma oranının sadece %25,1 olarak bulunduğu, 1985 yılı aşı kampanyasında kızamık aşısında %83,4 aşılama oranına ulaşıldığı, ancak 1986 yılı aşı oranlarında %34’e düşmenin gerçekleştiği, aşılama oranlarının, 1987 yılından bu yana giderek artış gösterdiği, 1987-1990 yılları arasında %60,7, 1991-1994 yılları arası %73,7, 1995-1998 yıllarında %76’ya ulaştığı, 1999-2002 yılları arasında %81,7 aşılama oranına ulaşıldığı, kızamık hastalığının en düşük düzeye indirilmesi amacıyla 2002 yılında, tarafından Kızamık Eliminasyon Programının başlatıldığı anlaşılmaktadır.

SSPE olguları aşılama oranlarının ve aşı ile elde edilen toplumsal bağışıklığın düşük olduğu geçmiş dönemlerde görülen kızamık olgularından kaynaklanmaktadır. Veriler incelendiğinde SSPE hastalığının daha sık görüldüğü illerin kızamık aşı oranlarının da düşük olduğu ve/veya göç alan iller olduğu görülmektedir.

Aşılamayla kızamık hastalığının kontrolü sağlandığından, kızamık hastalığının azalmasından birkaç yıl sonra yeni SSPE olguları da azalacaktır. Çünkü ülkemizde kızamık hastalığı geçirilmesinden ortalama 5-6 yıl sonra SSPE hastalığı ortaya çıkabilmektedir.

Dava konusu uyuşmazlıkta, 1998 yılında BDK önerileri doğrultusunda okullarda yaşanan kızamık salgınlarını önlemek amacıyla ilköğretim 1. sınıfta 2. doz uygulamasının başlatılması ve davalı idarenin 2002 yılından sonra Kızamık Eliminasyon Programını kabul etmesi ile okul çağına gelmiş ve okula devam eden çocuklara kızamık aşasının uygulanması, uygulamanın sıkı denetim ve takibi anılan program kapsamında gözetim ve denetimi sorumluluğunu gerektirdiği, bu kapsamda davalının dava konusu olayda sorumluluğunun bulunduğu açıktır. İlköğretim çağına gelmiş ve okula devam eden davacının çocuğu Makbule Kayaş’a birinci sınıfta ikinci doz aşının yapılıp yapılmadığı dosya kapsamından net olarak anlaşılamamaktadır. Yukarıda belirtilen bilgiler ışığında, kızamık hastalığıyla etkin bir mücadele gerçekleştirebilmek için davalı idarece ilkokul çağında yapılması gereken ikinci doz aşının takibinin yapılması gerektiğinden ve Mahkeme tarafından bu husus ara kararla sorulmuş olup davalı idarece 2. Doz aşının yapıldığına dair belge sunulamadığından olup bu kapsamda eksik işletilen kamu hizmeti açısından idarenin tazmin sorumluluğu bulunduğu açıktır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz istemi kabul edilerek Şanlıurfa İdare Mahkemesi’nin 31/05/2010 tarih ve E:2009/1040, K:2010/887 sayılı kararının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.