ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA AKDİ

İÇTİHAT -1-

T.C.
Yargıtay
1. Hukuk Dairesi

Esas No:2012/8665
Karar No:2013/1317

Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 05.02.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili avukat .. ile temyiz edilenler vekili Avukat G… geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkin olup, mahkemece, tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacıların miras bırakanı B.’nin çekişme konusu 19 parsel sayılı taşınmazdaki 7 nolu bağımsız bölümü 18.2.2000 tarihli ölünceye kadar bakma aktiyle torunu olan davalıya temlik ettiği; davacıların, miras bırakanın yapmış olduğu bu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll, 6098 sayılıT.B.K. m. 611 ). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4, 6098 sayılı T.B.K. 614 m. ). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8, 6098 sayılı T.B.K. m.19). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 1.4.1974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; davacılar miras bırakanın kızları olup, davalı ise dava dışı kızı G.’den olma torunundur. Miras bırakan B., çekişme konusu 19 parsel sayılı taşınmazdaki 7 nolu bağımsız bölümü 18.2.2000 tarihli ölünceye kadar bakma aktiyle davalıya temlik etmiş ve 12.11.2009 tarihinde ölmüştür. Miras bırakan tarafından, davalı aleyhine akit tarihinden ölüm tarihine kadar geçen süre içerisinde akit gereklerinin yerine getirilmediği iddiasıyla bir dava açılmış değildir. Öte yandan, akit tarihinde davalının 19 yaşında üniversite öğrencisi olması ise, akdin talihe bağlı bir nitelik taşıdığı gözetildiğinde, ölünceye kadar bakma akti yapılımasında engel bir durumu teşkil etmez.
Kaldı ki, miras bırakanın, davalının anne ve babasının her türlü ihtiyaçlarını gidererek ilgilenmeleri, bakımını sağlamaları nedeniyle minnet duygusuyla davalı torununa temlikte bulunduğu Mahkemenin de kabulündedir.
Esasen, miras bırakan 19 parsel sayılı taşınmazdaki 10 nolu bağımsız bölümü davacı kızı Dursen’e, 9 nolu bağımsız bölümü davacı kızı Hayriye’ye, 8 nolu bağımsız bölümü dava dışı kızı Güzin’e; 16 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki 1/181 payını ise, davacı kızı G.’a temlik ettiği dosya kapsamıyla sabittir.
Bu durumda, annesi G.’in sağ olması sebebiyle davalı mirasçı durumunda bulunmadığından, anılan bu olgunun denkleştirme olarak nitelendirilmesi mümkün değil ise de, miras bırakanın gerçek iradesinin ortaya konulması bakımından önem ifade eder. Öte yandan, miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırma amacını taşınması için bir nedenin varlığıda iddia edilmediği gibi, kanıtlanmışta değildir.
Öyleyse, bu olgular, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın, mirasçıdan mal kaçırma amacıyla hareket ederek temliki gerçekleştirildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 05.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi