– Kanuni İpotek Şerhinin Kaldırılması (Dava Tarihindeki Değerin Depo Ettirilmesi)
– İpotek Bedelinin Depo Ettirilmesi (Dava Tarihindeki Değer)
– İmar Uygulaması Nedeniyle İpotek Tesisi
TMK.881,883 – 3194 Sa.Ka.geçici 5
İmar uygulaması sonucu tesis edilmiş olan kanuni ipoteğin kaldırılması davasında, davacının taşınmazı içinde kalan davalı taşınmazın dava tarihindeki değeri bilirkişi marifetiyle belirlenerek, bu bedel depo ettirildikten sonra karar verilmesi gerekir.
DAVA ve KARAR:
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 10.3.2008 gününde verilen dilekçe ile ipotek şerhinin kaldırılması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 16.12.2008 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ KARARI:
Davacı, maliki olduğu 3057 ada 18 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydında mevcut olan ipotek şerhinin bedeli karşılığında kaldırılmasını talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacıya ait 18 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydında 2.8.1993 tarihli, 5.800.000.- TL. bedelli faizsiz kanuni ipotek şerhi mevcuttur. İmar uygulaması nedeniyle tesis edilmiş olan kanuni ipoteğin bedeli karşılığında kaldırılması talep edildiğine göre ipotek bedelinin dava tarihindeki rayiç bedeli belirlenerek hüküm kurulması gerekir.
Mahkemece, imar uygulaması; sonucu davacının taşınmazı içinde kalan davalı taşınmazın dava tarihindeki değeri bilirkişi marifetiyle belirlenerek, bu bedel depo ettirildikten sonra karar verilmesi gerekirken ipotek tesis tarihindeki bedel; depo ettirilerek davanın, kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.
İÇTİHAT-2-
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
2013/1754 E. ,
2015/1235 K.
“Bilindiği üzere şuf’a (önalım) hakkı müşterek mülkiyet ilişkisi devam ettiği sürece mevcuttur. Yargılamanın devamı süresince davacının paydaşlığını koruması zorunludur. Davacı davanın açılmasından sonra herhangi bir şekilde payını yitirirse davacının paydaşlığından söz edilemeyeceğinden şuf’a hakkının kullanılması da mümkün olamaz.”
Taraflar arasındaki “önalım” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sincan 4.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 15.03.2012 gün ve 2011/127 E.-2012/124 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6.Hukuk Dairesinin 10.12.2012 gün ve 2012/8711 E. 2012/16311 K. sayılı ilamı ile;
(…Dava, önalım hakkı nedeniyle davalıya satılan payın iptali ve tescili istemine ilişkindir. Mahkemece kötü niyetli olarak açılan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, davacının paydaş olduğu E.. ilçesi Y.. köyü . nolu parselde 41039/4031259 payın S. G. tarafından davalı R.. E..’a 10.000-TL bedelle satıldığını, yasal önalım hakkını kullanarak satılan payın iptali ile davacı adına tescilini istemiştir. Davalı vekili, dava konusu payın masraflar dahil 103.000-TL bedelle satıldığını, bu bedelin 100.000-TL kısmının A. İ. D.’ın Akbank şubesi hesabına ödendiğini, 3.000-TL kısmının ise vekilin hesabına gönderildiğini, satım bedelinin 10.000-TL olmadığını, davacı ile satış yapan kişinin akraba olduğunu, davacı da kendi payından bir kısmını kısa bir süre önce üçüncü kişilere sattığını, bu nedenle davacının açtığı davanın TMK 2 maddesi gereği iyi niyet kuralına uygun olmadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacı bir yandan pay satışı nedeni ile dava açarken öte yandan aynı gün kendi payının bir kısmını taşınmazda paydaş olmayan üçüncü kişilere sattığını, önalım davasının amacının paydaşlar arasına yabancı kişilerin girmesini önlemek olduğunu, TMK 2/2 maddesi gereğince, davacının hakkını açıkça kötüye kullandığını, hukuk düzeninin bu durumu korumayacağını, davacı hakkını kullanırken iyi niyet ve dürüstlük kuralına aykırı davrandığından davanın reddine karar verilmiştir.
Önalım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü şahsa satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma hakkını doğuran bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile de kullanılabilir hale gelir.
Önalım hakkı gerçek anlamda geçerli bir satışla doğan yenilik doğurucu bir hak olduğu için paylı mülkiyete tabi taşınmazdaki her bir pay satışı önalım davasına konu yapılabilir. Davacının paydaş olduğu Ankara ili E.. ilçesi Y.. köyü . nolu parseldeki 41039/4031259 pay Su. G. tarafından davalı R.. E..’a 10.000-TL bedelle satılmıştır. Davacı, taşınmazdaki bu pay satışı nedeni ile 26.08.2011 tarihinde önalım davası açarak, satılan payın kendi adına tescilini istemiştir. Davacı S.. Y..’in aynı gün kendi adına kayıtlı payından bir kısım paylarını paydaş olmayan üçüncü kişilere satarak devretmiş ise de bu durum davacının kötü niyetli olduğunu göstermez. Davacının davalı taşınmazda önceden beri paydaş olup, davanın açıldığı tarihte de paydaşlığı devam ettiğinden önalım hakkını kullanmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, önalım hakkına dayalı olarak davalıya satılan payın iptali ile davacı adına tescili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalının, davacının paydaşı olduğu Ankara ili E..ilçesi Y.. köyü 517 parselde kayıtlı taşınmazdaki 41039/4031250 oranındaki hisseyi 23/08/2011 tarihinde 10.000,00 TL bedelle S.. G.. isimli paydaştan satın aldığını belirterek davalı adına vaki tapunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir
Davalı vekili; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece ,davanın reddine dair verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; önalım hakkını kullanmak isteyen davacının kendi payından pay satmasının dürüstlük kurallarına aykırı olup olmadığı, bu durumun önalım hakkını kullanmasına engel teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
Davalı vekili 08.07.2014 havale tarihli temyize cevap dilekçesiyle dava konusu edilen 517 parselin imarla 48381 ada,1 parsel ile 48417 ada 2 parseli oluşturduğunu, yeni parsellerde davacının payının olmadığını, dolayısıyla önalım hakkının konusunun kalmadığını dile getirmiş ve bu hususta tapu kayıtları sunmuştur.
Bilindiği üzere şuf’a (önalım) hakkı müşterek mülkiyet ilişkisi devam ettiği sürece mevcuttur. Yargılamanın devamı süresince davacının paydaşlığını koruması zorunludur. Davacı davanın açılmasından sonra herhangi bir şekilde payını yitirirse davacının paydaşlığından söz edilemeyeceğinden şuf’a hakkının kullanılması da mümkün olamaz.
Somut uyuşmazlıkta yerel mahkemece yapılması gereken iş, davalı vekilinin davacının direnme kararının temyizine verdiği cevapta ileri sürdüğü tapu kayıtlarını tüm dayanaklarıyla birlikte celbederek incelemek, tarafların paydaşlık durumunu araştırıp sonucuna göre bir karar vermek olmalıdır.
Direnme kararı açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 17.04.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.
İÇTİHAT-3-
KİRA ALACAĞINDA-
T.C.
Yargıtay
6. Hukuk Dairesi
Esas No:2015/5808
Karar No:2016/1336
K. Tarihi:25.02.2016
DAVA TÜRÜ : İtirazın iptali
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı itirazın iptali davasına dair karar, davalılar tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, kira alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde; davalıların aylık 1.000 TL hesabı ile 7 aylık kira bedelini ödememeleri üzerine haklarında kira alacağının tahsiline yönelik olarak başlatılan icra takibine haksız itiraz ettiklerini belirterek davalıların itirazının iptalini talep etmiştir. Davalılar vekili, …şubesi aracılığıyla kira bedellerinin ödendiğini savunarak davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davacı adına banka hesabında alacak kaydı bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında imzalanan 04.02.2013 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözlşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşme ile aylık kira bedeli 1.000 TL olarak belirlenmiştir. Davacı kiraya veren bu kira sözleşmesine dayanarak davalılar hakkında başlattığı 12.05.2014 tarihli icra takibi ile 2013 yılı Şubat ila Ağustos ayları arası kira bedelleri olmak üzere aylık 1.000 Tl den toplam 7.000 TL kira alacağının tahsilini talep etmiştir. Davalılar süresinde yaptıkları itirazlarında kira bedellerinin bankaya ödendiğini savunarak tüm borca itiraz etmişlerdir.
Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişi davalı kiracı …’nın… şubesinde bulunan hesabından, davacıya ait …hesabına açıklamasız 13.200 TL havale yapıldığını tespit etmiş, davacı vekili 20.01.2015 tarihli celsede bu ödemelerin kira borcu altında yapılmadığını, ödemelerin başka bir ticari iş için yapıldığını bildirmiş, aynı celsede davalılar vekili, arada başkaca hukuki ilişki olmadığını, 12.000 TL nin bir yıllık kira bedeli, 1.200 TL nin ise depozito olarak ödendiğini savunmuştur. Mahkemece davaya konu dekontlar incelenmiş, …ile yazışma yapılmış ve hesabın davacı adına olmadığı gerekçesiyle dava kabul edilmiş ise de, söz konusu hesabın kiracıya ait olduğu, bu hesaptan davacı hesabına ödeme yapıldığı, ödemelerin 07.06.2013 tarihinde 1.200 TL, 18.06.2013 tarihinde 5.000 TL, 05.07.2013 tarihinde 3.500 TL, 16.08.2013 tarihinde 3.500 TL olarak yapıldığı, dekontlarda açıklama bulunmadığı, bu ödemelerin davacı tarafın kabulünde olduğu ancak başka bir hukuki ilişki için olduğu ileri sürülmüştür. Davacı icra takibi ile sözleşme başlangıcından itibaren ilk 7 ayın kira bedelini istemiş, davalı taraf da banka aracılığı ile davacıya 13.200 TL ödeme yapmıştır. Davacı kiraya veren arada başka bir hukuki ilişki olduğunu ileri sürerek bu ödemelerin kira borcu altında ödenmediğini ileri sürmüş ise de, arada başka bir hukuki ilişki olduğunun ispat yükü davacı kiraya verene aittir. Mahkemece bu durumda yapılan ödemelerin başka bir hukuki ilişki nedeniyle yapıldığının ispat yükünün davacıya ait olduğu hususu üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 25.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi